Bir İnsan'ı Görmek

     Bugün sizlere okulda yaptığımız bir etkinlikten bahsetmek istiyorum. Birkaç hafta önce Türkçe dersinde düz yazılardan biyografiyi işledik. Hocamız bizden tanıdığımız birinin biyografisini yazmamızı istemişti. Ben ne kadar düşündüysem de bulamadım. Daha sonra aklıma dedemin biyografisini yazmak geldi. Kağıdı önüme, kalemi elime aldıktan sonra dedem hakkında çok az şey bildiğimi fark ettim. Hemen annemi aradım fakat anneannemin bana daha çok yardımcı olacağını söyledi. Anneannem ise hasta olması nedeniyle yardım edemedi. O da beni annemin amcasına yönlendirince başka çarem kalmadı. Ertuğrul Amca ile konuşurken bir plan çıkarttım. Bu planın yanında annemden de diğer detayları alınca her şey tamamdı. Başladım yazmaya.

-----

9 Eylül 1940'ta, Isparta'nın merkezinde küçük, şirin bir evde doğdu. Annesi ev hanımı olan Saadet  ve Türkiye'nin ilk inşaat mühendislerinden olan babası Salih ona Erol ismini verdiler. 3 erkek kardeşin en büyüğüydü. Ortanca kardeşi Erdoğan, küçük kardeşi Ertuğrul'du. İlkokulu ve ortaokulu Isparta'da okuduktan sonra babasının isteğiyle yatılı olan Bilecik Lisesi'ne gitti. Üç oğlan çocuğun çok yaramaz olması nedeniyle Bilecik'e yollanan Erol, okumanın yanısıra futbol da oynadı. Fakat  babası futbolcu olmasından çok okumasını istiyordu. Bilecik'te okumakta zorlanan Erol; ailesini, kendisini okuldan almazlarsa okulun bahçesindeki saat kulesinden atlamakla tehdit etmişti. 

   Babasının Eskişehir'e tayini çıkmasıyla o da Eskişehir'deki Atatürk Lisesi'ne devam etti. Yaz aylarında babasının inşaatlarında çalışıyordu. Birgün burnunun üstüne bir çimento çuvalı düşmesiyle burnu yamuldu. Eskişehir Atatürk Lisesi'ni bitirip üniversite sınavını kazanmasıyla ailesini geride bırakıp İstanbul'a gitti. Okul hayatına İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık- Mühendislik bölümünde devam etti. Yine babasının isteğiyle bu bölüme girmişti.
Üniversiteyi bitiren Erol askerlik için Yedek Subay olarak İstanbul İstihkam Okulu'na gitti. Oradan Asteğmen olarak mezun olup Çanakkale, Gelibolu'ya vardı. En küçük kardeşinin anlattığı hikayeye göre gittiği yerde banyo olmadığı, komutanının kendisinden banyo inşa etmesini istediği söylenir. Eskişehir'de gördüğü banyolardan esinlenerek planı çizen Erol, komutanın bir emriyle banyoyu yaptırır. 

  Askerliğinin sonunda, Gelibolu'da top atış talimi yapılırken yakınına topun düşmesiyle dizinden yaralanan Erol, hayatı boyunca dizinde şarapnel izi taşımıştır. Askerliği bitince Eskişehir'e döndü ve gelecekte nişanlanacağı Nigar ile tanıştı. Nigar ile evliliklerinden Ayşen ve Arzu adında 2 kızı oldu. Küçük kızı Ayşen'e adını, Bayındırlık İl Müdürlüğünden arkadaşı Sadun vermişti. Büyük kızı Arzu'ya ise Saadet Hanım hiç kızı olmayışı nedeniyle "Bu benim arzum." diyerek bu ismi vermişti. Arzu'yu Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim bölümünde, Ayşen'i de aynı üniversitede Mimarlık bölümünde okutmuştu. Küçük kızının kendi izinden gitmesi ve yüksek lisans okumak istemesi nedeniyle İstanbul'da ona bir ev aldı. Bu şirin, anılarla dolu ev benim şu anda İstanbul'da okuyabilme sebebimdir. 


    Kızlarını okuturken aynı zamanda siyasetle ilgilendi. Eskişehir Doğru Yol Partisi İl Başkanlığı yaptı. Belediye Heyeti'nde önemli işlere imza atan Erol; parklar, bahçeler, hastaneler inşa etti. Daha sonra ise mühendislik yaptı. Fakat yatırımları daha çok karakol ve hapishane üzerineydi. Bu sıralarda 2 torunu oldu. Büyük torunu Bengisu ve küçük torunu Doğa'ydı. Gel 
zaman git zaman, hiç kimsenin farketmediği, sinsi bir hastalığa yakalandı, Alzheimer. Aslında hastalığının asıl sebebi Parkinson'du. Doktorlar buna "Parkinson Artı Sendromu" diyordu. Hastalık 2. evresinde farkedildi. Tedaviye başlandı fakat kesin bir ilacı yoktu. Erol'un yaşamı az
da olsa uzatılmıştı. Zamanla karısına muhtaç hale geldi. Nigar Hanımın çabalarına rağmen herşeyin bir sonu vardı. 67 yaşında, 12 Şubat 2008'de hayata gözlerini yumdu. 

------ 

Bana göre biyografi, bir kişinin hayatını görmektir. Bir televizyon dizisi izlemek gibidir.  Biyografisi yazılan kişinin ayrıntılarını keşfetmek, onun için sevinmek hatta üzülmektir. Umarım sizde yazdığım biyografiyi okurken dedemle birlikte yaşamış, onunla nefes almışsınızdır. Dikkat etmenizi öneririm. Anlattıklarımı hissediyorsanız, kendinizi kaptırarak  biyografinin içinde sıkışıp kalma ihtimaliniz var. :) 


Yorumlar