Geri Dönüş

  Bugün günlerden çarşamba. En son yazdığım yazının üstünden aylar geçti. Araya koca bir yaz tatili girince insan kendini kaybediyor. Biraz da dürüst olursak kendimde yazacak cesareti bulamıyordum.  Şimdi bile bu cümleleri yazarken zorlanıyorum, bir harfe basmadan önce dakikalarca düşünüyorum. Dediğim gibi en son yazdığım yazı aylar önceydi ve o zamandan bu yana çok şey değişti. İlhamımı geri kazanmam biraz zaman alacak gibi görünüyor. Sonuçta bu güzel geri dönüşün ardından bloğuma şöyle bir göz attım ve kendimi doğru düzgün tanıtmadığımı fark ettim. Yeni ve temiz bir başlangıç yapmanın en iyi yolunun kendimi tanıtmak olduğunu anlayınca, attım kendimi geçmişin acılı tatlı anılarına.

  Benim adım Doğa Berçin Öztürk. 16 Nisan 2002’de, Eskişehir’de doğdum. Küçük bir şehirde doğmanın avantajları boldur. Çocukluğum sokaklarda bisiklet üstünde, dizlerim kanayarak geçti. İlk arkadaşlarımı orada edinip, ilk kavgamı orada ettim. İlkokulu ve ortaokulu orada bitirdim. Oralarda birbirini tanımayan pek az kişi vardır. Çevre tanıdık, şehir küçük olunca, tabi birazda büyüyünce geç saatlere kadar sokaklarda gezip tozup arkadaşlarımla eğleniyordum, aslında bunu hala yapıyorum. Kendimi bildim bileli aynı yerde yaşıyordum. Ta ki TEOG sınavına girip güzel bir puanla İstanbul’daki Saint Joseph Lisesi’ni kazanana kadar.

    İnsan doğası gereği yeni şeyleri kabul etmekte zorlanır. Bende de pek farklı olmadı. Her ne kadar zorlansam da arkadaşlarımı, ailemi, anılarımı orada bırakıp buralara kadar geldim. Geldim derken babam eşliğinde. Daha önce de bahsettiğim üzere Annem profesörlüğünü almak için Eskişehir’de kaldı, köpeğim Badem’i yeşil Eskişehir’den alıp beton İstanbul’a getirmek de hem mantıksız hem gereksiz olurdu. Sizi cennetin çiçekli bahçelerinden alıp cehennemin kızıl ateşlerine atsalardı memnun olur muydunuz? Badem’in memnun olmayacağından adım gibi eminim. Arkadaşlarımı da bir valize koyamayacağıma göre babam ve ben buradaydık. İstanbul’un büyüklüğü gözümü korkutuyordu. Zaten yeni bir yere alışmaya çalışan ben, şehirle birlikte kendi benliğimde de kaybolmuştum.

   Normalde Beşiktaş’ta bir evimiz vardı. Okul için Beşiktaş’tan Moda’ya yol benim için çok uzundu. Belki aranızdan bazıları çok kaprisli olduğumu düşünecek fakat geldiğim yerde şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmek eğer zorlarsanız 45 dakika sürer. Bu yüzden sabah erkenden yollara düşmeye alışık olmayan ben, bu yeni düzene hayatta ayak uyduramazdım. Sonuçta Moda’da, okula beş dakikalık mesafede bir eve taşındık. Aslında bakarsanız mesafeler yalan. Moda’nın sessizliği, sakinliği ve samimiyeti; Kadıköy’ün canlılığı ve ışıltısı bana Eskişehir’i hatırlatıyor. Sonuç olarak Saint Joseph’te fransızca hazırlık okumaya başladım.

   Şimdi hazırlığı bitireli bir sene oldu. Artık 9. Sınıfa gidiyorum. Blog yazılarıma Türkçe hocalarımızın yaptığı bir projeyle geri döndüm. Hala Moda’daki cennet diye nitelendirdiğim Şifa Sokak’ta yaşıyorum. Ayda bir kere, ara tatillerde, yaz tatilinde Eskişehir’e gidiyorum. Oradaki arkadaşlarımla hala görüşüyoruz. Burada da düzeni oturtmayı başardım. Okul ve arkadaşlarımla hiçbir sorunum yok. 2 haftada bir annem bizi görmeye geliyor. Badem’i o kadar çok özlüyorum ki... Püsküllü belam ve kahramanım adlı yazıda bahsettiğim Felix artık aramızda değil. Çok da duygusala bağlamadan yazıyı bitirmek istiyorum. Umarım güzel bir başlangıç yapmışımdır. Sonraki yazılarda buluşmak üzere.....

Yorumlar